Formula 1’in En Unutulmaz 5 Takım İçi Savaşı
Takım arkadaşlığı, diğer sporlarda birbirine kazanmak için yardım etme amaçlı vardır. Takım arkadaşları beraber çalışırlar ve aynı amaca sahiptirler. F1’de ise bu, tam olarak böyle değil. Sporun reddedilmez bencilliğinden dolayı bazen işler sarpa sarabiliyor ve işler arkadaşlıktan neredeyse düşmanlığa dönüşebiliyor. İşte bu amansız savaşlardan bazıları!
5 – DANIEL RICCIARDO – MAX VERSTAPPEN
Demek istediğim, birbirimize asla nefret beslemedik, sadece birbirimizin kariyerini bitirmek istiyorduk! Bu kadar basit
-Daniel RICCIARDO
Takvimler 2014’ü gösterdiğinde, Red Bull’da Vettel’in saltanatı sona eriyor ve genç yetenek Ricciardo’nunki resmen başlamış oluyordu. Kvyat’la geçen rahat bir 2015 sezonunun ardından Ricciardo için her şey hâlâ tıkırında ilerliyordu. 2016 senesine geldiğimizde ise, Red Bull’un göz bebeği olarak devam edecek bir kariyer hayali kuran Ricciardo için evdeki hesap çarşıya uymadı diyebiliriz. Çünkü yeni bir yetenek sahneye çıkmıştı: 90’larda gridden tanıdığımız Jos Verstappen’in oğlu Max.
Daha ehliyeti bile olmayan 17 yaşındaki Verstappen, dönemin en iyi takımlarından biri olan Red Bull’da Ricciardo’nun rakibi olarak koltuğu kaptı. Takımdaki ilk yarışı 2016 İspanya GP’de yarışı kazanan Max Verstappen, sezon içerisinde yağmurlu Brezilya GP’si başta olmak üzere göz dolduran performansı ile, Helmut Marko ve Christian Horner’ın gözünde “Red Bull’un geleceği” sıfatını almayı başardı. Max Verstappen’in bu başarısıyla Ricciardo için tehlike çanları çalmaya başladı.
2016’dan sonra 2 sene daha takım arkadaşı olarak kalan ikilinin ilişkisindeki en önemli kırılma noktası 2018 Bakü’ydü. Ricciardo’nun aracının kontrolü kaybedip takım arkadaşı Verstappen’e temas etmesiyle, iki Red Bull pilotu da yarış dışı kaldı. 2017’den itibaren zaman zaman gerilen ikili için 2018 bazı radikal kararların verildiği bir yıldı. Red Bull’un gelecek planlarında yeri olmadığını fark eden Ricciardo, belki de bütün kariyerini değiştirecek bir karar vererek takımına haber bile vermeden Renault’a gitti. Pist üstündeki rekabetlerine rağmen pist dışında arkadaşlıklarını sürdüren ikili için asıl sorunun birbirleri değil, Red Bull’un kararlarının oluşturduğu kaosun olduğu anlaşıldı.
4 – HAMILTON-ALONSO
Hamilton-Alonso ikilisine geldiğimizde ise, bir tarafta dönemin çiçeği burnunda şampiyonu Fernando Alonso, diğer tarafta ise çok genç yaşlarda McLaren’in radarına giren ve gelecek planları yaptığı Lewis Hamilton’u görüyoruz. 2007 senesinde radikal bir kararla ikili pilotunu birden değiştiren McLaren, boşalan koltukları 2006 F1 şampiyonu Alonso ve 2006 GP2 şampiyonu Hamilton tercihleri ile doldurdu. İki pilotun yapısı gereği, takım içi samimi bir ortam beklenmese de, bu kadar büyük bir mücadele de tahmin edilmiyordu.
Sezon başından beri 1. pilotluk mücadelesine girişen ikili için takım içi gerginlik sezon boyunca artarak devam etti. Bu gerginliğin ve mücadelenin patlama noktası ise 2007 Macaristan GP’deki sıralama turları oldu. Son turu için piste çıkmaya hazırlanan Alonso, arkasından gelen Hamilton pite gelirken onu bilerek bekletti ve de Hamilton’un son bir hızlı tur atmasına engel oldu. Adeta bir sabotaj olan ve takım emirlerine itaatsizlik olarak tanımlayabileceğimiz bu hareket, takım patronu Ron Dennis’i çileden çıkarttı ve Alonso-Hamilton ilişkisindeki ipleri koparma noktasına getirdi. Sene sonunda amansız mücadeleleri yüzünden de Kimi Raikkonen’e şampiyonluğu son yarışta kaptıran ikili için, beraber yarıştıkları ilk sezon aynı zamanda tek ve son sezon olmak zorunda kaldı ve Alonso sene sonunda eski takımı Renault’a geri döndü.
3 – VETTEL – WEBBER
Özellikle ülkece yakından şahit olduğumuz ve F1’in en kaos dolu mücadelelerinden biri olan Vettel – Webber mücadelesinin başlangıcı 2007 yılındaki Japonya yarışına dayanıyor. Toro Rosso ile ilk tam sezonuna çıkan genç yetenek Sebastian Vettel’in güvenlik aracının ardında kontrolü kaybederek Red Bull koltuğundaki Mark Webber’e çarpmasıyla uzun bir dönem sürecek olan gerginliğin ilk fitili ateşlendi. Vettel’in 2009’da Red Bull’a gelişiyle ise aralarındaki rekabet resmiyete kavuştu. Takım arkadaşı olarak aralarındaki ilk büyük münakaşa ise 2010 Türkiye GP’sinde gerçekleşti. Şimdilerde bu olay sayesinde “Vettel-Webber Düzlüğü” olarak anılan düzlükte birbiriyle temas eden ikili, toplamda 3 sezon sürecek rekabetin ilk gerilimini yaşamış oldular. Red Bull’ın ise bu takım içi gerginliğe müdahalesinin yetersiz kalması, Christian Horner ve Helmut Marko ikilisinin tartışmaları fitilleyen açıklamaları ve Webber’in alenen kollanmaması ise Red Bull’a ve üç maymunu oynayan yönetime karşı ciddi bir antipatiye sebep oldu.
Sonrasında 2012’de Webber, Vettel’i sezonun son yarışı olan Brezilya’da sıkıştırdı ve Vettel’in spin atmasına sebep oldu. O sene şampiyonluk çekişmesinde olan Vettel yarış içinde durumunu toparlamış ve şampiyonluğu kazanmış olsa da, bu olay da ikilinin ilişkileri için yararlı olmadı. Aralarındaki gerilimin son raddeye ulaştığı ve neredeyse kopma seviyesine geldiği olay ise, 2013 Malezya GP’sinde meydana geldi. Daha sonradan “Multi 21” ismiyle ünlenen hadise, Vettel’in yarış içinde o anda birinci olan Webber’e yaklaşmasıyla başladı. Vettel’e pit duvarından Webber’le yarışmaması ve pozisyonunu koruması söylense de, Vettel bu direktife uymadı ve Webber’i geçerek yarışı birinci sırada tamamladı. Yarış sonrasında ikili “Cool Down Room”(yarış sonrasında pilotların podyuma çıkmadan önce beklediği oda.) adlı odada podyuma çıkmayı beklerken, Webber tepkisini kameraların önünde de dile getirmiş oldu. Bu takım arkadaşlığı, 2013’ün sonunda Webber’in takımdan ayrılmasıyla sona erdi. Takım içi kaos ve huzursuzluklar ile oldukça ünlü olan Red Bull, ilerleyen dönemde Vettel-Ricciardo ve Ricciardo-Verstappen gerilimleri gibi olayların odak noktası oldu.
2 – ROSBERG – HAMILTON
Sırada yakın zamanların en ateşli mücadelelerinden biri var. Temelinde iki çocukluk arkadaşı olan Rosberg ve Hamilton’un F1 düzeyindeki takım arkadaşlığı, 2013’te Lewis’in Mercedes takımına geçmesiyle başladı. Takım arkadaşlıklarının ilk senesinde, Mercedes’in şampiyonluk adayı bir aracı olmaması yüzünden geçmişten gelen iyi ilişkileri devam etti. 2014’te ise Mercedes’in griddeki en hızlı arabayı üretmesiyle, Rosberg ve Hamilton’un savaşı da başladı.
Büyük mücadelenin ikinci senesi olan 2014’te en çok akıllarda kalan olaylardan biri, Monaco GP’sinde gerçekleşti. İkili, sıralama turlarında son hızlı turlarını atarken, Hamilton’un önünde olan Rosberg fren noktasını kaçırdı(!) ve de arabasını kaçış alanına park etmek zorunda kaldı. Rosberg’in bu hareketiyle o alanda sarı bayrak çıktı ve de Hamilton turunu tam hızla atamadı ve bu şekilde pole pozisyonu Rosberg’e gitmiş oldu. Fakat sene sonunda gülen Hamilton oldu ve şampiyonluğu son yarışta Nico’ya karşı kazandı.
2015’te Hamilton’un rahat kazandığı şampiyonlukla, rekabet tek taraflı bir hâle bürünmüş gibi gözüküyordu. Ama Rosberg, son sözünü daha söylememişti. 2015 Birleşik Devletler GP’sinden sonraki “cool down room”da yaşanan “şapka” hadisesinden sonra, Rosberg sezonun kalan 3 yarışını kazandı. 2016 sezonunun ilk 4 yarışını da kazanan Nico, seneye çok ciddi hazırlandığını ve bu sene de rahatça kaybetmeye tahammülü olmadığını herkese gösterdi. İspanya GP’sinde birbiriyle temas etmeleri ile beraber ikisi de yarış dışı kaldı. Bu olaydan sonra ikilinin arasındaki gerginlik had safhaya ulaşmıştı. Rosberg son yarışa gelindiğinde Hamilton’un 12 puan önündeydi ve podyum yapması şampiyonluk için yeterli olacaktı. Yarış içinde Hamilton, Rosberg’i yavaşlatmaya çalıştı, fakat bu planında başarılı olamadı ve Rosberg sonunda beklediği şampiyonluğu almayı başardı. 2016 yılındaki şampiyonluktan sonra radikal bir karar vererek emekliliğini ilan eden Rosberg için eski dostu Hamilton ile takım arkadaşlığı dönemi sona erdi. 4 yıllık bu maceranın ardından, ikilinin elinde yıllar süren mücadele, kazanılan şampiyonluklar ve yiten dostluktan başka bir şey kalmadı.
1 – Senna – Prost
Ona karşı yarışabildiğim için kendimle gurur duyuyorum, bi profesyonel olarak saygı duyduğum tek pilot, Ayrton Senna’nın onuruna bir daha asla F1 koltuğuna oturmayacağım…
-Alain Prost
Senna ve Prost; oldukça medyatik, mücadele dolu ve öngörülemez bir dostluk. Tabii ki her dostlukta olduğu gibi, bu dostlukta da belirli seviyede bir çekişme ve kaos vardı. Fakat bizimkilerin aksine onların ilişkisinde bu çekişme, birazcık daha fazlaydı. Aralarındaki saygı ve rekabet o kadar büyüktü ki, birbirlerinin kariyerlerini yarattılar diyebiliriz. Senna’yı Senna yapan Prost, Prost’u ise Prost yapan Senna’ydı.
Senna ile mücadelesine başlamadan önce 2 kez şampiyon olmuş olan Prost için zorlu mücadele 1988 yılında Brezilyalı yetenek Ayrton Senna’nın takıma gelişi ile başladı. McLaren o sene griddeki en iyi araca sahipti ve sezonun başından sonuna başka hiçbir takıma göz açtırmadan, 16 yarışın 15’ini kazandılar. Bu durumda pilotlar şampiyonluğu için de en büyük adaylar Senna ve Prost oldu ve sezon başında tahmin edilenin aksine, şampiyonluğu senelerdir McLaren ekibinin bir parçası olan Prost değil Senna kazandı. Prost sonradan Honda’nın Senna’ya özel muamele uyguladığından endişelendi ve onun bu endişelerinin yerinde olduğu anlaşıldı. Honda gerçekten Senna’nın yarış stiline önceki seneden alışkın olduğu için ürettikleri motor ona daha uygundu. Takım Prost’a daha şeffaf ve eşit bir yönetim için söz verdi, fakat bir sonraki yıl adeta bir kaos yılı olacaktı.
McLaren aracı tekrardan griddeki en hızlı araçtı. Senna ve Prost mücadelesi de artık maksimum seviyeyi görmüştü. Yıl boyu devam eden gerginliğin patlama yaptığı yarış, 1989 Japonya GP’siydi. Şampiyonluk şansını devam ettirebilmek için yarışı kazanması gereken Senna, Prost’a 47. turda atağını yaptı ancak Prost onun üstüne kapandı ve ikili temas etti. Bu olaydan sonra Prost’un aksine Senna yarışa devam etse ve yarışı birincilikle bitirmiş olsa da, yarıştan sonra diskalifiye edildi ve şampiyonluğu Prost kazanmış oldu. Bu diskalifiyeyi uzun süre protesto eden Senna ve Prost’un ilişkisinin bu olayla büyük bir yara aldığı ve artık aynı takımda bulunmalarının zor olduğu belliydi, sene sonunda ayrılan ve Ferrari’ye giden ise Prost oldu. Daha sonra ayrı takımlarda da olsa mücadelesine devam eden ikili, Formula 1 sevenlerin hafızalarında asla silinmeyecek bir mücadele ile bulundukları sporu da geliştirmiş oldular.
Bitmek bilmeyen medya baskısı, şampiyonluklara mâl olan kaoslar ve kayıp dolu yıllardan sonra sanılanın aksine bu ikili için sonun başlangıcı ise 1993 Avustralya GP’sinde duygularımız kabartan podyum görüntüsündeydi. Aynı zamanda Senna’nın son zaferi olan bu podyumda, Senna ikincilik basamağında olan Prost’un kollarından tutup kendi basamağına çekerken adeta aralarındaki “Ezeli rekabet, ebedi dostluk” ilişkisini uzun bir aradan sonra bir kez daha görmüş olduk. Kim bilebilirdi ki bu görüntünün onları aynı basamakta göreceğimiz son yer olduğunu.
Bu hikaye Senna için erken bitse de, Prost için bambaşka bir yolculuğun da başlangıcıydı. Yıllarca medyada “Günah Keçisi” ilan edilse de ebedi dostunun ölümünden sonra Senna Vakfı’nda yaptığı yöneticilikler olsun, Senna’nın hayattayken çok önem verdiği çocuklar için eğitim çalışmaları olsun, dostunun anısını en iyi şekilde yaşatmak için yıllarca çalıştı. Onların hikayesi 1994 yılının bir pazar günü fiziki olarak erken bir sona kavuşsa da, 27 yıl sonra bugün hâlâ, başta Prost olmak üzere hepimizin zihinlerinde daim kalmaya devam ediyor…
“O podyumdan sonra, Ayrton tekrardan benimle konuşmaya başladı.
Beni haftada bir iki defa arardı. Bazen öylesine, bazen de tavsiye için. Bu durum Imola’ya kadar devam etti. Tekrardan arkadaş ve yakın olduk. Bu mümkün olduğunu düşünmediğim yeni bir dönemin başlangıcıydı. O dönemden harika anılarım var” -Alain PROST
Sidal Rana BAYDAR & Berkin ÖZDAL