Kings ve Thunder: Yeniden Yapılanmada İki Farklı Model
NBA’de yıllardır süregelen yeniden yapılanma mantalitesi, Romalı şair Ovidius’un anlayışına hayli ters: “Oltanız daima suda bulunsun; en beklemediğiniz yerde bir balık olacaktır.” Zira birçok takım, yıldızlarını kaybettikten sonra yola daha mütevazi kadrolarla devam etmeyi tercih ediyor. Amaçları, olabildiğince fazla maç kaybederek üst sıralardan seçim hakkı elde etmek. Söz konusu takımlar, umutlarını takip eden sezonların draft seçimlerine bağlıyorlar. Tabi haklarını takaslamadılar ise.
Basketbol tarihine damga vuracak, her genel menajerin hayallerini süsleyen oyuncular bulmak hiçbir zaman kolay olmuyor. Her ne kadar draft sürecinde ince eleyip sık dokumaya çalışsalar da yapılacak hatalı bir seçim, franchise’ın tüm planlarını başına yıkabiliyor. Kabaca bir değerlendirmeyle bile görülüyor ki; son on yılın draft’larında ilk 3 sıradan seçilen oyuncuların %40’ı bırakın süper yıldızlık seviyesine ulaşmayı, kalburüstü rol oyuncuları.
Bu noktada bazı takımların bazı draft’lara önceki seçimlerinden elde ettikleri potansiyellerin yanına bir “yardımcı oyuncu” aramak amacıyla girdiğini belirtelim. Bu seçimlere örnek olarak Devin Booker’ın yanına eklenen DeAndre Ayton; Joel Embiid ve Ben Simmons’ın yanına eklenen Markelle Fultz’un adı anılabilir. Bu nedenle bazı takımların seçim haklarını kalburüstü rol oyuncularından ve tamamlayıcı parçalardan yana kullanmalarında hiçbir sakınca yok. Tabi durum çoğu zaman bu değil.
Draft’a dayalı sistem olarak adlandırabileceğimiz bu oturmuş düzen, birçok takım için yeniden yapılanmanın yıllara yayılmasına sebep oluyor. Bu durum özellikle küçük market takımları için geçerli. Bu takımların kontratları biten yıldızlarla sözleşme yapma şansları büyük market takımlarına kıyasla düşük. Zira yeniden yapılanmaya giren Los Angeles Lakers, süreci başarısız yönetse bile, takımdaki kontrat yükünü azaltıp LeBron James’i kadrosuna katabiliyor. Oyuncuların bu şehirlerin takımlarına yönelişinde şehirdeki eğitim imkanlarından tutun şehrin ticaret merkezi olmasına kadar birçok faktör rol oynuyor.
Diğer yandan Indiana Pacers gibi bir küçük market takımı, üst seviye oyuncuları çekmekte oldukça zorlanıyor. Kendi seçimleri olan Paul George’la imzaladıkları 6 yıllık kontratı dışarıda tutarsak, ki bu durumda tutmak zorundayız çünkü takımın marketten çekebildiği oyunculara bakıyoruz, 2000’li yılların başından bu yana Pacers’ın herhangi bir yıldızın kanına girdiğinden bahsedemeyiz. Fakat bu dezavantaja rağmen son 5 yılın tamamında play-off’lara kalmayı başaran bir takım. Bunu başaramayan hatrısayılır sayıda takım var. Bunların güncel olarak en başarısız olanı -çıtayı play-off’lara ulaşmak olarak koyuyoruz- Sacramento Kings.
Sacramento Kings: 14 Sezon Harcamak
2002’de Batı Konferansı lideri olarak play-off’lara adım atan Kings; Rick Adelman koçluğunda topun hızlı dolaştığı, savunmanın verdiği açıkları gözeten basketbol oynuyordu. Chris Webber ve Stojakovic’in skor katkılarıyla terör estiren bu takımı, aklında “three-peat” olan Lakers durdurdu. Başarısız geçen sezonların ardından koçundan oyuncusuna, tüm takım dağıldı. Hatta öyle bir dağıldılar ki, bir dönemin şaşalı takımı son 14 sezondur play-off’lara dahi kalamadı.
Kings gibi takımların en büyük şanssızlığı, Lakers gibi büyük franchise’ların aksine yeniden yapılanmayı birkaç kez deneyememeleri. Adelman’ın takımı gibi bir takım, böyle camialara tarihleri boyunca bir ya da iki kere denk geliyor. O dönemlerde de tarihin en dominant ikilisine denk gelirseniz, kaybedersiniz ve yıldızlarınızı elinizde tutamazsınız. Doğal olarak, bu profildeki takımlar için draft’a dayalı düzenle yeniden yapılanma kaçınılmaz.
Sacramento Kings, işin oyuncu seçimi tarafında son 10 yılda çok ilginç başarılara imza attı. Durum o ki, bir o kadar da büyük hataları var. Luka Dončić’i seçmemeleri şimdilerde görevden alınmış olan Vlade Divac’ın başını uzun süre ağrıtabilir. Zira orada şu an değinmeyeceğim bazı özel durumların da olduğu aşikâr. Aynı sene seçtikleri ve kısa sürede takasladıkları Gary Trent Jr, her takımın sahip olmak isteyeceği keskin bir şutör. Bu, aslında 2. turun sonlarına kadar seçilmemiş isimler arasından iyi oyuncular seçtiklerine kanıt. Hatırlayacağınız üzere, 60. sıradan Isaiah Thomas’ı seçen de Kings’di.
2009’un çaylağı Tyreke Evans’ın yanına DeMarcus Cousins’ı eklediklerinde gelecek oldukça parlak gözüküyordu. Fakat Evans’ın önlenemez düşüşü, Kings’i Cousins etrafında şekillenmeye itti. Shaq tarafından ligin en yetenekli uzunu ilan edilen Cousins’ın yanına gereken parçaları ekleyemediler. Onun ayrıldığı sezon ligin yetenekli genç guardlarından Fox’ı draft ettiler. Onun önderliğinde iki sezon önce 9. bitirerek iyi yönde ilerlediklerini gösterseler de, play-off hasretlerini dindiremediler. Üstelik 12 sezon harcamışlardı bile.
Bu arkaik yeniden yapılanma mantalitesinin artık işe yaramayacağı görüşünü sunuyor olmamın sebeplerinin başlıcası, belli bir planı takip etmemesi ve tamamen şansa dayalı olması. Belki De’Aaron Fox, bir sene önce drafta katılmış olsaydı şimdi Cousins & Fox ikilisinin ne kadar etkili olduğundan bahsediyorduk. Fakat Sacramento Kings, DeMarcus Cousins takımın başarısız oluşundan dolayı ayrılmak isteyince reset butonuna basmak durumunda kaldı. Başarısızlığın iyi draft seçimini elde tutmayı zorlaştırdığı bu döngü de süreci uzattıkça uzatıyor. Tüm bunlara rağmen Kings’in oyuncu havuzunun kalitesine bakıldığında önümüzdeki sezon play-off’lara ulaşma şansı azımsanmayacak kadar fazla. Kötü bir yeniden yapılanma süreci yönettiklerini söylememin sebebi, bunun 14 sezon sürmesi. 2021 yılının 2. çeyreğinde bu tatsız serinin 15’e çıkması, oldukça muhtemel. An itibariyle Batı Konferansının 12. sırasındalar.
Oklahoma City Thunder: Oltayı Suda Tutmak
Kevin Durant’in takımdan ayrılışından sonra Oklahoma temsilcisi, Westbrook’un tüm yükü çektiği bir takım olarak playoff’lara girmiş ve başarısız olmuştu. O yaz, işler yolunda gitti ve sürpriz sayılabilecek bir hamleyle Kevin Durant’in yerini, onun kadar iyi olmasa da Paul George gibi bir süper yıldızla doldurmayı başardılar. Zannımca lig tarihinin en yetenekli skorerini kaybettikten sonra yaptıkları bu hamle, genel menajer Sam Presti’nin tabulaşmış yeniden yapılanma yöntemlerine karşı duracağının kanıtıydı. Şartlar ne olursa olsun “tanking” yapmadan, kazanmaya oynayacak bir takım olarak yola devam edecekti Thunder.
Ancak 2019 NBA playoff’larının sonuna gelindiğinde Damian Lillard ve Trail Blazers tarafından 5 maçta eve yollanmış bir Thunder vardı. 2019 yazına büyük bir hızla giren Los Angeles Clippers, Paul George’u kadrosuna katmak için inanılmaz bir teklif verince işler değişti. Sam Presti kadroya oranla başarısız oldukları bir play-off macerasının ardından düşünmeden tetiği çekti. Shai Gilgeous-Alexander ve Danilo Gallinari’nin de olduğu paketten toplamda 7 adet geleceğe dönük draft hakkı elde ettiler. Hemen ardından kulüp efsanesi Russell Westbrook’u da Chris Paul ve 3 draft seçimi karşılığında Houston’a yolladılar.
Yaz bittiğinde elinde sayısız draft hakkı, Shai gibi yükselmekte olan bir yıldız, Gallinari gibi bir veteran ve kendisinden ne kadar övgüyle bahsetsek eksik kalacak kadar kaliteli bir Chris Paul vardı koç Billy Donovan’ın elinde. Aslına bakarsanız, bir sigorta şirketinin reklamlarında başrol olmasının dışında Houston dönemi sarsıntılıydı Chris Paul’un. Hem sakatlıklar yakasını bırakmadı hem de Curry, Thompson & Green üçlüsü yetmezmiş gibi Durant’in de parçası olduğu Warriors’la kesişti play-off maceraları.
Gallinari kariyerinin en iyi sezonlarından birini geçirmişti, Shai müthiş bir çaylak sezonunu geride bırakmıştı; Chris Paul, Chris Paul’du ama Thunder’ın play-off’lara ulaşmasına kimse ihtimal vermiyordu. Tam da burada, bu sezon meslektaşları tarafından ligin en iyi koçu seçilen (Mike Budenholzer’la beraber) Billy Donovan devreye girdi. İşin gerçeği, onun için de işler pek iyi gitmiyordu. Uzun yıllardır play-off’larda var olmaya devam ediyordu. Ama geçmiş sezonlar sahip olduğu kadrolar düşünüldüğünde bu tatmin edici değildi. Kontratının son yılına girerken geride bıraktığı her iki sezonda da sürpriz şekilde ilk round’larda kaybetmişti. Amiyane tabiriyle, ihale ona kalmak üzereydi.
Sam Presti’nin yaptığı bu hamleler aslında onu da biraz rahatlattı dersek hata yapmış olmayız; çünkü uzun bir aradan sonra ilk kez kendisinden başarı beklenmeyecekti. Westbrook her ne kadar tarihi sezonlar geçirse de Donovan’ın asıl oynatmak istediği, topun high post’ta 5 numara tarafından dağıtıldığı ve hızlı dolaştığı basketbola engeldi. Koç bu yükten de kurtulunca, daha da önemlisi yanına bir de ligin en iyi maç bitiricisi, kritik anlarda %52,2 gibi absürt bir yüzdeyle isabet bulan Chris Paul eklenince, Thunder yeniden yapılanırken kaybetmenin elzem olmadığını ortaya koydu.
Önümüzdeki sezon ne getirir bilinmez, ancak tek bir gerçek var: Oklahoma City Thunder, Kings’in aksine göze hitap eden bir basketbol oynayan ve taraftarını mutlu eden bir takım. Eminim ki Kings taraftarları da kendi Sam Presti’lerini bulmak için sabırsızlanıyordur.
Mehmet Çakmak