Formula 1’in Evrimi
F1 Dünya Şampiyonası, 1950 yılından önce “Grand Prix” adı altında yarışlar yapılsa da, 1950 yılında yapılmaya başlandı. O günden bugüne F1’de her şey değişti. Takımlar, şampiyona kuralları, teknik kurallar, yarış kuralları. Ancak 1950’den bu yana F1’e ne zaman baksanız Avrupa kültürüne ait olguları görebilirsiniz. F1’deki politik yapının ,çok çok az olan bilgimle, Avrupa’nın kaotik politik yapısına benzediğini söyleyebilirim. Ferrari ve McLaren gibi takımlar, bulundukları ülkenin kültürel yapısını çok iyi yansıtan ekipler. Nitekim modern dönem öncesindeki pistler, bin yıllardır savaşların yapıldığı savaş meydanlarının vahşiliğini güçlü bir şekilde ifade eder ya da en azından bu şekilde bir okuma yapılabilir. Yani F1’in Avrupa kökenli bir spor olduğunu unutmamak gerekir. Fakat F1’in, günümüzde küreselleşen Dünya’da, kendi köklerine tamamen bağlı kalması gerektiğini düşünmek pek doğru olmaz. Hayatta kalabilmesi için uyum sağlaması gerekmektedir. Dolayısıyla günümüzde ağırlıklı olarak ekonomik kaygıyla ve reklam arayışıyla hamleler yapan bir F1 görüyoruz.
Formula 1, geçmişten günümüze büyük markaların ve kurumsal oluşumların en önemli reklam platformlarından biri oldu. 2000’li yılların ortasına kadar arabaları boydan boya boyatan sigara şirketleri günümüzde yerini enerji içeceği markaları, giyim markalarına ve çevreci oluşumlara bıraktı. Sporun doğası gereği her zaman otomotiv firmaları da bu platformda yer almış, doğrudan yer almasalar dâhi( Ford-Cosworth ilişkisi gibi) bir şekilde isimlerini bu devasa reklam dünyasında duyurmak istemişlerdir. Ancak özellikle 2017 yılında Formula 1 Grubunun Liberty Media’ya satılması ile Liberty Media’nın F1’in kendi reklamı ve pazarlaması için yaptığı hamleler F1’i uzun süredir seyreden taraftarlarında tepki topladı. Suudi Arabistan, Amerika ve Uzak Doğu gibi yüksek potansiyelli pazarlarda planlanan sokak pistleri; “Grand Prix” kavramına uygun olmayan ve yapılması planlanan sprint yarışları Liberty Media’nın yaptığı fakat pek sıcak bakılmayan yenilikler arasında. Ancak diğer tarafta F1 markasının sosyal medyada çok daha fazla aktif olup daha fazla etkileşim alması, 2017’den bu yana düzenlenen E-spor şampiyonası diğer bir yandan son derece olumlu yenilikler.
F1’deki bahsettiğimiz değişim sürecini aslında sadece Liberty Media ile bağdaştırmamak gerekiyor. F1’in uzun süre CEO’luğunu yapmış Bernie Ecclestone, Singapur, Bahreyn ve Abu Dhabi vb. gibi ekonomik potansiyeli yüksek ülkeleri F1 takvimine ekleyerek bu değişim fırtınasından önceki esintileri bize sunmuştu. Bu ülkelerin takvime dahil olması, eskiden bir F1 sezonun en büyük reklam yarışı olan Monte Carlo GP’sinin (muhtemelen hâlen daha öyle) yanına daha fazla reklam yarışı adı verebileceğimiz yarışlar eklenmesine neden olmuştu. Ancak Liberty Media’nın gelmesi ile bu konunun biraz suyunun çıktığını söylemek yanlış olmaz. Son zamanlarda takvime dahil olduğunu gördüğümüz Miami GP pist yapısı(sokak pisti), Suudi Arabistan GP ve Vietnam GP ise hem pist yapısı ve konum açısından hem de F1’in yıllardır inşaa ettiği kültüre aykırılığından dolayı biraz tat kaçırıcı Grand Prix’ler. Yine bir sezon içinde düzenlenen yarış sayısının artması, her yarışın değerinin azalmasının yanı sıra takım içi operasyonlar için de sıkıntı oluşturuyor.
Diğer bir taraftan, F1’in son 20 yılında 3 kez, yaklaşık 5 sezonluk dominasyonlar gördük. 2005’te Ferrari’nin dominasyonu, saçma lastik ve sıralama kuralları ile bozulmuştu. 2014’te Red Bull’un hanedanlığı, getirilen “V6 Turbo-Hybrid” düzenlemeleri ile görece daha doğal bir şey bozulsa da bu düzenlemeler daha vahşi bir dominasyonun doğmasına sebep oldu. 2017 sonrasında, yapılan ve yapılması düşünülen yenilikler ise daha süreklilik sağlayabilecek “akla ve mantığa uygun” denilebilecek yenilikler. Amerikan sporlarından aşina oluduğumuz bütçe sınırlaması hem takımların ekonomik sürdürülebilirliği için hem de bütçe farklarından kaynaklanan potansiyel ( potansiyel dememin sebebi daha önce düşük bütçeyle çok iyi iş çıkaran, yüksek bütçeyle çok kötü durumlara düşen ekiplerin olması) rekabet eşitsizliğini, teoride mümkün oldukça azaltacak düzenlemelerden. Ayrıca eskisine göre araçlarda daha fazla standart parçanın kullanılacak olması mücadeleci takım sayısını artıracak yeniliklerden.
Peki neden Liberty Media’nın gelmesiyle bu kadar “küreselleşme” veya bazı görüşlere göre “Amerikanlaşma” yaşandı F1’de? Öncelikle Liberty Media’nın bir Amerikan yatırım grubu olduğunu düşünürsek, kültürlerinde son derece başarılı olduğu herkes tarafından gözlemlenebilecek olan spor ekonomisini, F1’e uygulamaları gayet normal. Bir diğer neden ise sadece F1 için değil, hayatımızın bütün alanları için tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmemiz. Artık uzun soluklu içerikler tüketmek yerine daha paket, çerezlik içerikler tercih ediyoruz. Her hafta aynı gün aynı saati bekleyip izlediğimiz diziler yerini 1 günde 1 sezon izleyebildiğimiz dizilere bıraktı. Eskisi gibi 5-6 dakikalık şarkılar yerine 3 dakikalık şarkıları dinlerken bile sıkılmaya başladık. Gezegendeki muhtemelen en büyük motorsporları müsebakası olan Le Mans 24 Saat eskisi kadar takip edilmiyor veya bir futbol ya da bir basketbol maçını izlemek yerine, klipler ve özetler üzerinde takip etmek tercih ediliyor. F1’in de bu nedenle yarış sayısını ve sosyal medya aktifliğini artırarak daha fazla etkileşim almaya çalıştığını düşünüyorum. Yani değişimi yaşayan tarafın F1 olduğunu söylemektense değişim yaşayan tarafın biz insanlar olduğunu, F1’in buna uyum sağlayan taraf olduğunu söylemem gerekiyor.
Ali Uygar Çayak