Bir Zamanların Jokeyi, Şimdi MVP Adayı: Kendi Ağzından Nikola Jokic
NBA’de normal sezonun sonuna yaklaşırken son yılların en çekişmeli MVP yarışına şahit oluyoruz. İlk üç için en büyük adaylar Giannis Antetokounmpo, Stephen Curry, Joel Embiid ve Nikola Jokic. Birçok otoriteye göre bu ödülü en çok hak eden kişi Joker lakaplı Nikola Jokic. Olağandışı fiziğine rağmen bir oyun kurucu kadar iyi saha görüşü ve parmak hassasiyeti sayesinde NBA’deki normları değiştirmeye gelmiş gibi oynuyor. Embiid’in sezon içinde çok fazla maç kaçırması (19 maç), Golden State Warriors’ın da konferansında orta sıralarda yer almasından dolayı (Play-in potasında, 9. sırada) Curry’nin bir adım geride kalması Jokic’i en büyük aday yapıyor.
Peki Jokic draft edilirken bu performans bekleniyor muydu? 2014 Draftında 41. sıradan seçildiğini düşünürsek bu performansın beklenmediği söylenebilir. Aynı draft sınıfında 1. sıradan Andrew Wiggins’in, 3. sıradan da Joel Embiid’in seçildiğini unutmayalım. Aynı sene draft edildiği Embiid ile MVP yarışında da başı çekmeleri kaderin bir cilvesi olsa gerek. Sorduğumuz soruya en güzel cevabı ise ESPN yazarı Mike Schmitz, Alperen Şengün yazısında veriyor. Schmitz, “NBA scoutları Nikola Jokic hatasını tekrarlamak istemiyorlar” diyerek aslında diğer takım yöneticilerinin düşüncelerini yazıya dökmüş.
O zaman gelin Jokic’in jokeylikten Avrupa ve Sırbistan dönemine, sonrasında da draft gecesine uzanan yolculuğunu kendi ağzından dinleyelim:
“Benim için her şey atlarla ilgiliydi.”
NBA MVP adayı Nikola Jokic
“Basketbolu her zaman sevmişimdir, ama küçükken -13 ve 14 yaşımda bile- at yarışına gidiyordum. O kadar basketbol antrenmanı bile yapmadım. Ahırlara sadece seyis olmak için gittim. Bu benim hayatımdı. Yarıştım. Profesyonel olarak değil ama amatörce. Hatta bir kez dördüncü bile oldum. Güzel bir hobiydi.
Her gün ciddi basketbol antrenmanı yapmaya memleketim Sombor’daki son yılımda başladım. Orası Sırbistan’ın kuzeyinde güzel bir şehir. Basketbolla yaşayabileceğimi fark ettim. Basketbol hem işim hem de aşkım olabilirdi. İyi olabileceğimi biliyordum. NBA’de olabileceğimi bilmiyordum. Ama belki Avrupa.
Küçüklükten beri milli takımları izliyordum çünkü Sırbistan’da çocuk olunca asıl hedefiniz bu oluyor. NBA’i çok fazla takip etmedim çünkü Sırbistan’da maçlar sabaha karşı 3 ve 4’te oynanıyor. 15 yaşımdayken YouTube çıktığında Magic’i pasları, Hakeem’i post hareketleri ve Jordan’ı da Jordan olduğu için izliyordum.
Ama çocukken sadece kardeşlerimi izledim. Onlar da basketbol oynuyorlar. Evimizin yakınlarında basketbol sahaları vardı. Kardeşlerim o sahalarda oynarken ben de emzikli küçük bir bebek olarak onları izlerdim. Ben ikisinin biraz karışımı gibiyim. Biri yetenekli, biri gerçekten güçlü. Ben biraz yetenekli biraz da güçlüyüm.
Dairemiz gerçekten küçüktü. İki odamız vardı: mutfak, banyo. Evde annem, babam, ben, iki erkek kardeşim ve büyükannem ile beraber yaşıyorduk. Ev her zaman doluydu. Kardeşlerim -gerçekte kuzenlerim, ama Sırbistan’da biz onlara kardeş diyoruz- de geliyorlardı. Ev her zaman insanlarla doluydu ve ortalığı çok dağıtırdık. Çılgın çocuklardık. Çok fazla gürültü yapıyorduk.
Dairemizde küçük bir basketbol potamız bile vardı ve ben küçükken kardeşlerim benimle oynardı. Alt kattaki komşu her zaman gelip çok fazla gürültü yaptığımızdan şikâyet ederdi.
Oynamaya başladığımda, gerçekten şişmandım ve henüz o kadar uzun değildim. Pivot olarak da oyun kurucu olarak da oynadım. Sahanın her yerinde dripling yaptım. Sadece eğlenmek için oynuyordum, biliyor musun? Ama 16 yaşıma bastığım yıl, gerçekten oynayabileceğimi hissettim. Bu, kendi küçük şehrimden daha büyük bir şehir olan Novi Sad’a gittiğim yıldı.
Sırbistan’da kulüp takımında oynarken okula da gidiyorsunuz, ikisi birbirinden ayrı. Okulunuzun takımı için oynadığınız Amerika Birleşik Devletleri gibi değil. Ancak her yıl Sırbistan’daki tüm okullarda bir basketbol turnuvası düzenlenir. Novi Sad’daki okulum için oynadım ve tüm turnuvayı kazandık.
Gençler ligindeki ilk iki maçımda gerçekten iyi oynadım. Belgrad kulübü KK Mega Basket beni gördü ve aradılar. O yarım sezon benimle iletişimde kaldılar. Ardından, sonraki yarı sezon Mega’ya transfer oldum.
Avrupa ve NBA tamamen farklı bir basketbol. Avrupa’da tabelayı gördüğünüzde skor yaklaşık 50-58 oluyor. Ve bu iyi bir maç olduğunu gösterir. Ama burada maç skorlarının 100 veya 120 olduğunu görüyorsunuz. Avrupa’da gerçekten güçlü bir savunma var. Bir takım 80 sayı atıyorsa, kötü bir savunma yapılmış sayılıyor.
Sadece iyi savunma yapmak istiyoruz. Hücumda, eğer önün açıksa hücum özgürlüğüne sahipsin. Herkes şut atabilir. Hücum süresine 20 saniye varsa, önün açıksa şut atabilirsin. Koç, savunma yapmamızı ve sonra koşmamızı, koşmamızı, koşmamızı isterdi. Ama… Savunmada o kadar iyi değildik. Gerçekten yetenekliydik ve skor bulabiliyorduk, ama o kadar iyi savunma yapamıyorduk.
Geçen sene Ulusal Kupa finallerinde Kızılyıldız’a karşı oynadık. Avrupa’da, özellikle Sırbistan’da taraftarlar çok çılgındırlar. Özellikle Kızılyıldız ve Partizan maçlarında. Bunlar, Sırbistan’da büyük geçmişlere sahip en büyük takımlar. Birbirleriyle oynadıkları maçlara “derbi” denir. Oakland, San Antonio, Oklahoma City ve Utah’da oynadım. Utah Jazz gerçekten iyi bir arenaya sahip. Ama bence Avrupa’da daha fazla tutku var. Bir takımın taraftarı olmak onların hayatı.
Kızılyıldız maçında tüm spor salonu bize karşıydı. Tüneldesiniz ve davulların gerçekten rahatsız edici sesini duyuyorsunuz. Spor salonunun her yeri sisli, taraftarlar çığlık atıyor, tüm maç boyunca tezahürat yapıyordu.
Bu çılgıncaydı çünkü en genç takım bizdik. Bizi tanımıyorlardı. Herkes bizi yuhalıyordu ve ben de içimden “Bizi tanımıyorsunuz bile! Bahse girerim sahadaki 12 oyuncumuzu tanımıyorsunuzdur” diyordum.
Aslında galibiyet sayısını ben kaçırdım. O an “Yapma adamım! Galibiyet şutunu kaçırdım! Kulüp tarihinde bir ilki gerçekleştirecektik” diye düşündüm. Biraz üzgündüm ama o geceden sonra artık bunu düşünmedim.
“Bir sonrakine o şutu atacağım.”
Nikola Jokic
Bu bir gelenek gibidir: Her genç Avrupalı oyuncu EuroLeague’de iki yıl oynamalı, sonra NBA’e gitmeli. İlk başta NBA’i düşünmedim. Son sezonumun ikinci yarısında Nuggets ile bazı temaslarımız oldu. Genç olduğum için başarabilirim diye düşündüm. Avrupalı değil de NBA oyuncusu gibi gelişebilirim.
“Nuggets beni draft ettiğinde uyuyordum.“
“Kardeşim şampanya ile kutlama yapmak istiyordu ve haber vermek için beni aradı. Telefonu açtım ama gerçekten dinlemiyordum. Sadece ona “Hadi dostum, uyuyorum” dedim. Sonra kapattım. Bu yüzden her şeyi ertesi sabah öğrendim.
Bunun büyük bir şey olacağını düşünmemiştim. Draft edildim ve Avrupa’da bir sezon daha kalırım diye düşündüm. Hemen NBA’e gideceğimi düşünmemiştim.
Avrupa’nın en iyi takımlarından biri olan Barcelona beni izlemeye geldi ve şimdiye kadarki en kötü maçımı oynadım. Sanırım 4 sayım vardı ve belki de bu Avrupa’nın bana göre olmadığının bir işaretiydi. O sezonun sonunda Nuggets beni aradı ve takımlarında olmamı istediklerini söylediler.
Birdenbire her şey değişti. Her şey.
Soyunma odaları, antrenmanlar, ağırlık odaları, insanlar. Yaklaşık 10 koçumuz var. Oyun tarzı çoğunlukla koşma üzerine kurulu. Özellikle uzun oyuncular için, hızlı koşabilirsen, bu ligde gerçekten iyi olacaksın deniliyor.
En iyi kısmı seyahatler. Mega’da oynarken otobüsle neredeyse 10 saat seyahat ediyorduk. Benim gibi büyük adamlar için bu iyi bir durum değil. Şimdi her şey uçaklarla.
Oyun bile farklı. Avrupa’da 10 dakikalık 4 çeyrek oynanıyor. Burada ise 12 dakikalık 4 çeyrek. Neredeyse Avrupa’dan bir çeyrek fazla oynamış oluyorsunuz.
“Benim için değişmeyen tek şey tutku.“
Nikola Jokic
Diğer oyuncuların beni çektiği veya bacağımdan tuttuğu birkaç kez görmüşsünüzdür. Basketbol sahasındaki bu tür oyunları seviyorum. Sırbistan’da tam da böyle oynuyoruz. Geçen sezon bir maçta basket faul yaptırdım ve heyecanla bağırmaya başladım ve oyuncu beni itti. Yere düşüp yuvarlandım. Takım arkadaşlarım benim için kavga etmeye başladı. Yapmaya devam etmek istediğim şey bu. Kavga etmek için değil, sadece oyuna tutku katmak için. Basketbolun sadece bir meslek olmasını istemiyorum. Ben sadece bu tutkuyu korumak istiyorum.”
“Basketbol at yarışından daha iyi.“
Nikola Jokic
(Nisan, 2016)
Uğur Bal