Sebastian Vettel Neden Balon Değildir?
“Tahtından indiğinde aslında o kadar da ilginç değilsin”
Bu sözler, Alfred Douglas tarafından, arkadaşı Oscar Wilde’ye atıfta bulunarak söylenmiştir.
Hayatta her birimizin tahtlara sahip olduğu anlar olmuştur. Kendimizi dünyanın tepesinde hissettiğimiz, karşılaştığımız bütün savaşları kazanacakmışız gibi hissettiğimiz, kafamızda binbir hayalin olduğu o anlar… Peki o tahttan indiğimizde, o muhteşem rüyadan uyandığımızda ve gücümüz yüzünden etrafımızda olan herkes bizi terk edip suçlamaya başladığında, biz hâlâ o tahttaki insan olarak kalmaya devam etmez miyiz?
Bir Efsanenin Doğuşu: Red Bull Günleri
Sebastian Vettel için o tahta çıkış basamakları ise 2008 yılında Toro Rosso macerası ile başladı. Daha kariyerinin ilk yıllarından itibaren Red Bull ailesinin sahiplenilen, korunan ve kollanan bir üyesi oldu. Yeteneğini eline geçen her fırsatta göstermeye çalışsa da onun için büyünün başladığı yer 2008 Monza’ydı. Burada imkansıza yakın ve peri masallarına yaraşır bir galibiyet alan Vettel, bütün dünyanın tam anlamıyla ilgisini çekmeyi başarmıştı. Bu galibiyet ve başarılı bir sezondan sonra Toro Rosso’dan Red Bull’a geçen Vettel için, peri masalı hız kesmeden devam ediyordu. Daha büyük bir takımda olmanın ve çok daha büyük sorumlulukların farkında olan Vettel’in, kendisine göre çok daha tecrübeli olan takım arkadaşı Webber’e karşı nasıl bir performans göstereceği merak konusuydu.
Takımdaki ilk senesi olan 2009’da takım arkadaşı Webber’i mağlup etmeyi başaran Vettel, Red Bull’un oldukça mücadeleci arabasının da yardımıyla genel sıralamada da 2. olmuştu. Bu sonuçla Vettel, Helmut Marko ve Christian Horner’in gelecek planlarının başrolü olduğunu da kanıtlamıştı. 2010 senesine geldiğimizde, şov başlamak üzereydi. Red Bull griddeki en iyi araçlardan birini oluşturmuş, Vettel de göreve hazırdı. İnişli çıkışlı ve çok rekabetçi bir sezonun ardından Vettel, son yarışta şampiyonluğu kazanarak bunu başaran en genç isim olmayı başarmıştı.
İlk şampiyonluğu yaşadığı sene olan 2010’dan sonraki 3 sene, Vettel için çok tatlı ve uyanmak istemeyeceği bir rüyanın devamı gibiydi. Bu 3 senede 3 şampiyonluk kazanmakla kalmadı, bütün F1 rekorlarını talan etti. 2011’de 19 yarışta 17 podyum görerek en yakın rakibi Jenson Button’ın 122 puan önünde gelen rahat şampiyonluğunun yanı sıra, bir sonraki yılda özellikle Ferrari pilotu Fernando Alonso ile girdiği dişe diş mücadelenin kazananı olarak sezonun son yarışında, Alonso’nun sadece 3 puan önünde şampiyonluğunu ilan etti. 2013 sezonu ise gittikçe kan kaybeden bir Ferrari’nin varlığıyla ve kimsenin yanına bile yaklaşamadığı bir Red Bull ile Vettel için ucunda, kırmızı boğalar ile aldığı son bir şampiyonluğun olduğu, oldukça rahat bir sezondu.
2013’ün sonunda Sebastian Vettel, 26 yaşında 4 kez dünya şampiyonu olmayı ve kendini F1 efsanesi sınıfına taşımayı başarmış bir pilottu. Kendine edindiği sıfatların yanında, F1 içinde görece yeni bir marka olan Red Bull’a da gereken saygıyı ve prestiji getirmeyi başarmıştı. Bütün bunları bu kadar genç bir yaşta yapması da spor tarihinde daha önce rastlanmamış, belki uzun yıllar boyunca da rastlanmayacak bir hadiseydi. Ama 2014 yılı geldiğinde bu mükemmel gözüken kariyer, ilk darbesini alacaktı. Bu darbenin ismi, özellikle yıllar sonra aynı darbeyi yemesiyle bildiğimiz Daniel Ricciardo’ydu.
6 yılda 4 şampiyonluk sığdırdığı Red Bull döneminin son yılı Vettel için adeta bir kabus gibiydi. Toro Rosso’dan gelen genç yetenek Ricciardo, Red Bull’daki ilk sezonunda 3 galibiyet, 4 podyum alarak kendini tam olarak 7 defa kürsüye çıkarmayı ve en büyük rakibi olan takım arkadaşı Sebastian Vettel’i mağlup etmeyi başardı. Vettel’in bu mağlubiyeti, birçok eleştiriye neden olsa da bunların yanı sıra birçok spekülasyonu da beraberinde getirdi. Bunlardan en çok konuşulanı ise Vettel’in bilerek takım arkadaşının gerisinde kalmasıydı, bu argümanın altını dolduran neden olarak alman pilotun Ferrari’ye geçiş sürecini kolaylaştırma çabası olduğu iddia edildi. Bu konu ile ilgili iki taraftan da açıklama gelmemesiyle, spekülasyon hiçbir zaman açıklığa kavuşmasa da 4 defa şampiyon olan bir pilotun, takım ile ilk yılını geçiren bir çaylağa yenilmesinin ise hiç de normal bir durum olmadığı söylenebilir.
Forza Ferrari
“ Date a un bambino un foglio di carta, dei colori e chiedetegli di disegnare un’automobile, sicuramente la farà rossa.”
“Bir çocuğa kağıt ve boya verin ve bir araba tasarlamasını isteyin, kesinlikle kırmızı yapacaktır.”
Zamanda geriye gittiğimizde, küçük Sebastian daha 13 yaşındayken, Schumacher Ferrari ile ilk şampiyonluğu kazanmıştı. Ve o anda kimse bilmese de bu şampiyonluk, 5 yıl sürecek bir serinin ve Schumacher efsanesinin oluşmasının ilk adımlarından biriydi. Schumacher ve Ferrari, F1’in ötesine geçen ve F1’i tanımlayan bir iş birliğiydi. Bu ikili yıllar boyunca (belki hâlâ) F1 denince akla gelen ilk şey olmayı sürdürdü. İşte Sebastian daha karting serilerinde yarışırken ve büyüdüğünde bir F1 pilotu olmanın hayalini kurarken onun bu hayalinin en büyük yakıtı, kırmızı tulumlar içerisinde şampiyonluktan şampiyonluğa koşan Schumacher’di. Ve tabii ki de herkesin imrenerek baktığı o ikonik marka: Ferrari.
Bu hayalini sonunda 2015 yılında gerçekleştirmeyi başardı. Ferrari, Vettel ile 2 yıllığına anlaştı fakat planlarının çok daha uzun süreli olduğu herkes tarafından biliniyordu. Bu sözleşmeyi kapsayan 2 senede Vettel, neden Vettel olduğunu bir kez daha kanıtladı. 2015’te Mercedes’ten performans açısından çok uzakta olan aracıyla 3 galibiyet ve 14 podyum almayı başararak genel sıralamada 3. oldu. Evet, Ferrari’de her zaman beklenti şampiyonluktur ve bundan kötü bir sonuç başarısızlık olarak kabul edilir. Fakat Seb’in bu performansı, o muhteşem Mercedes dominasyonunun içinde bir yer edinmeyi başarmıştı. 2016 ise Vettel için daha sönük bir sezon olacaktı. Ferrari’nin şampiyonluk için aday olabilecek bir araç oluşturamamasıyla Vettel de gözlerden uzak bir sezon geçirdi ve sezonu galibiyetsiz bir şekilde pilotlar sıralamasında 4. olarak tamamladı. Bu iki sezon Vettel’in hedeflediği başarılardan uzakta olsa da, son derece başarılı bir hazırlık dönemiydi. Tekrar şampiyonluğun büyük bir adayı olmaya hazırdı.
Bir Kırılma Noktası : 2017 – 2018 Sezonları
2017 yılı Artık Ferrari ile üçüncü yılı olacak olan Vettel için, şampiyonluğun bir zorunluluk hâline geldiği sezondu. Ferrari’nin aracı Mercedes’in aracı ile yakın, genel anlamda biraz daha yavaş olsa da, en azından şampiyonluk için savaşabilecek durumdaydı.
Vettel için sezon harika başladı. İlk 6 yarıştan 3 galibiyet ve 3 ikincilik çıkaran Vettel, ilk defa Ferrari tulumları içinde pilotlar sıralamasında liderliğe yükseliyordu. Sezon arasına kadar son derece başarılı bir sezon geçiren ve aracını performans anlamında sürekli üste çıkaran Vettel için sezonun ilk kırılma anı Monza’da geldi. Ferrari’nin kendi evindeki yarışta galibiyeti Hamilton’a kaptırmakla kalmadı, pilotlar sıralamasında da Hamilton’a geçilmiş oldu. En büyük darbe ise sonraki yarış olan Singapur’da geldi. Cumartesi günü sıralama turlarında aldığı pole pozisyonu ile beraber, şampiyonluk mücadelesinde ipin ucunu bırakmadığını gösterse de onu, kabus gibi bir pazar günü bekliyordu. Startta takım arkadaşı Raikkonen ve Verstappen ile üçlü bir kaza yapan Vettel, çok rahat kazanabileceği bir yarıştan 0 puan çekti ve üstüne en büyük rakibine 25 puanlık bir avantaj sağladı. Bu yarıştan sonra Vettel’in şampiyonluk ihtimali neredeyse imkansıza yaklaştı ve Japonya’daki motor arızasıyla beraber de Hamilton ile verdiği amansız mücadeleden boynu bükük ayrılacağı neredeyse kesinleşti.
Bu sene, Vettel’in şampiyonluk yarışında liderliği aldıktan sonra şampiyonluğu kazanamadığı ilk yıl oldu. 2017 onun için son derece başarılı ve aracın deyim yerindeyse “suyunu çıkardığı” bir yıl olsa da, belki de yenilmez aurasının da kaybolduğu ilk sezon oldu.
2018 ise Vettel hayranları için hem umut hem de hayal kırıklığı dolu bir sezondu. Bir önceki yılın şansızlıklar ve mücadele dolu performansından sonra hem Ferrari cephesinden hem de taraftarlardan müthiş bir baskı ve beklenti vardı. Daha sezon başlamadan bile kamuoyunda “Fight For Five” nidaları yükselmeye başlamış, en büyük rakibi Lewis Hamilton’un 2017’de 4.şampiyonluğunu almasıyla, iki rakip 5.şampiyonluk için ciddi bir mücadeleye gireceklerdi.
Alman pilot performans olarak yıla çok iyi başlamıştı ve Ferrari aracı da çok iyi durumda gözüküyordu. Sezona Avustralya ve Bahreyn galibiyetleriyle başlayan Vettel, Çin’deki 8.lik gibi bir puan kaybı yaşasa da, o unutulmaz Almanya Grand Prix’ine kadar en yakın rakibi Lewis Hamilton’un 8 puan önündeydi. İşler kendi evindeki yarışa geldiğinde ise belki de kendisinin bile tahmin edemeyeceği durumlar yaşandı. Bugün, yarıştan 3 yıl sonra bile herkesin akıllarında hala var olmaya devam eden 2018 Hockenheim yarışı Vettel için belki de kariyerinin en büyük dönüm noktalarından biriydi. Şampiyonadaki en büyük rakibi Lewis Hamilton’un sıralama turlarındaki şanssız performansı ile 14. cepten yarışa başlayacak olmasını güzel değerlendiren Vettel, sıralama turlarında iyi bir performans sergileyerek pole pozisyonunun sahibi oldu. Yarış içerisinde de rahat bir şekilde liderliğini sürdürürken Vettel için sonun başlangıcı, yağmurun gelmesi oldu. Piste hafif bir yağmur yağışının başlangıcıyla sürüş kalitesi bir miktar azalmış fakat daha tam olarak yağmur lastiklerinin zamanı gelmemişti. Tam da bu anda Sebastian Vettel, aracın kontrolünü kaybetti ve bariyerlere girdi. Hamilton’a belki de tek bir yarışta yaklaşık 10 puan daha fark atacakken birden 26 puan fark yemişti.
Bu yarış, Sebastian Vettel için teknik olarak şampiyonluk mücadelesinin sonu olmasa da, psikolojik açıdan kesinlikle öyleydi. Bu yarıştan sonra sadece Belçika Grand Prix’in de galibiyet görmüş ve sezonun geri kalanında da Hamilton’un arkasında bir performans sergileyerek sezonu 2. sırada noktalamıştı. Bu şampiyonluk kaybı, Vettel için iç mücadeleler dolu bir dönem olmasının yanı sıra Ferrari ile ilişkisinin de oldukça etkilendiği, deyim yerindeyse buz kestiği bir dönemdi. Zaten bu sezon sonrasında da ne Vettel eskisi gibiydi ne de şahlanan at, şahlanabilir durumdaydı. Yılın sonunda Hamilton tekrar şampiyon oldu ve toplam şampiyonluk sayısında Vettel’i geçmiş oldu. Belki de o momentumla Ferrari ve Vettel’e kayabilecek tarihin ibresi, Hamilton ve Mercedes’te kalmayı tercih etmişti.
Yanan Köprüler: 2019 – 2020 Sezonları
2019 senesine geldiğimizde, Vettel’in ekürisi Kimi Raikkonen yerine genç yetenek Charles Leclerc, Ferrari’deki diğer oluyordu. Bazı yönlerden Red Bull’un Daniel Ricciardo değişimine benzeyen bu takas, Vettel için de tarihin tekerrür ettiği anlardan biri olacaktı.
2019 sezonu basitçe, Vettel için o kadar da iyi bir sezon değildi. 5. senesini geçirdiği takıma yeni gelen çok genç takım arkadaşına geçilmek, ne olursa olsun yine de açıklanamaz bir durum. Charles Leclerc’in 7 pole pozisyonu ve 2 galibiyet aldığı bir araçla 2 pole ve 1 galibiyet alan Vettel, o kadar kötü bir sezon geçirmese de bu sezona iyi demek de çok mantıklı olmaz. 2019 bu şekilde görece sallantılı geçse de, 2020 yılında Vettel’in maruz kaldığı en basit tabirle “çirkin” tutumu kesinlikle açıklayamayacaktı. Çünkü böyle bir ayıbı dünya üzerinde gerekçelendirecek çok az olay vardır. Vettel ve Ferrari arasında 2018’den beri esen soğuk rüzgarlar devam ediyorken, 2020 sezonu iki taraf arasında iplerin koptuğu bir yıl oldu. İki tarafın da birbirine karşı olan beklentilerinin sonu gelmiş, özellikle yönetim ve Vettel arasındaki gerilim had safhadaydı. Tam bu dönemler Ferrari, herkesi şoka uğratan bir hamlede bulunarak daha sezon bile başlamadan Vettel ile yollarını ayırdığını açıkladı.
Bu ayrılık, büyük umutlarla başlanan son derece yüksek potansiyelli bir yolculuğun sonu demekti. Verilen karar her ne kadar anlaşılabilir ve belirli sebeplere dayanan bir karar olsa da, bu ayrılığın yapılış biçimi ne Ferrari’ye ne de 4 kez Dünya Şampiyonu Sebastian Vettel’e yakışan bir şekilde gerçekleşmemişti. Sanki eve girmeye çalışan bir kediyi kovarcasına alelacele yaşanan bu ayrılık, Ferrari tarafını bilmesek de kesinlikle buraya büyük ümitlerle gelen ve belki de idolü Schumacher’in başardığını tekrarlama hayali kuran Vettel için kesinlikle büyük bir hayal kırıklığıydı.
2020 sezonu, birçok açıdan Ferrari ve Vettel için soğuk duş etkisi yaratan bir sezondu. Son 40 yıldaki en kötü sezonlarını geçiren “Şahlanamayan Atlar” için, bir önceki sezonda yapılan gizli sözleşmenin etkileri yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyordu. Araç çoğu yönden çok zayıftı ve belki de şampiyonluk ümitleriyle girilen sezona sadece 10 takım içerisinde 6. sırada girdiler. Bu kötü durumdan bağımsız olarak, durumlar Vettel için de tahmin edemeyeceği kadar kötü gidiyordu. Takım arkadaşı Charles Leclerc’in zaman zaman aracın üstüne çıkan performansının yanında Vettel, genelde Q2’nin ötesine geçemiyordu. Türkiye GP’de son anda kazandığı dramatik podyum buruk bir mutluluk sağlasa da, 2020 Vettel için her zaman unutulmayı isteyeceği bir sene olacak.
Vettel’in bu başarısız dönemi hakkında Vettel hayranları tarafından çok fazla belirtilen fakat diğerleri tarafından çok fazla dikkate alınmayan bir husus var. Bu husus bir pilotun çalıştığı ortamdaki güven ortamı ve bunun psikolojik etkileri. Formula 1, saliselerin bile çok büyük farklar oluşturabildiği ve ayrıntıların sonsuz öneme sahip olduğu bir arena. Bu yüzden en küçük bir etken bile bir sporcunun performansını etkiliyorken Vettel bütün sene boyunca adeta “istenmediği” bir ortamda işini yapmaya çalıştı. İdolü Schumacher, Ferrari’deki 6. senesinde şampiyonluksuz geçen 4 seneden sonra kazanılan ilk zaferden sonra ikinci bir şampiyonluk için pistlere çıkmıştı; Vettel ise aynı süre sonunda apar topar takımdan ayrılmak zorunda kaldı. Bana göre böyle bir ortamda yüksek performans vermeyi bırakın, depresyona girmeden normal bir hayatı sürdürmek bile çok zor. “Bu adamlar profesyonel, ne olursa olsun performans vermek zorundalar.” diyebilirsiniz ve bu sorunuzda tamamen haklı olabilirsiniz; fakat bu bana da bir soru sorma hakkı verir: Eğer küçük yaşlardan beri hayalini kurduğunuz, dünyada sayılı kişiye nail olan bir işe en sonunda sahip olsanız ve bu kurum belirli bir süre sonra daha sözleşmeniz bile bitmeden sizle yolları ayırmaya karar verse, hangi seviyede performans verebilirdiniz?
Son Bir Şarkı: 2021 ve Aston Martin
Bu olumsuzluklarla dolu 2020 sezonunda iyi bazı şeyler de oldu: Vettel 2021 yılında Racing Point takımının dönüştürülmüş hâli olacak şekilde F1’e dönen Aston Martin bünyesine katılacağını açıkladı. Bu anlaşma sağlandığından itibaren ise, Racing Point’in 2020 sezonunda neredeyse en iyi 3. takım olmasından dolayı umutlar büyüktü. 2021 senesi için gelen taban kurallarıyla Aston Martin’in performansı beklendiği kadar iyi olmasa da, Seb şimdiden güven dolu bir ortamda neler yapabileceğini hatırlatırcasına Azerbaycan GP’de podyum almayı başardı. Vettel x Aston Martin evliliği için ümitler hâlâ yüksek, neler olacağını ve o ünlü “5. Şampiyonluğun” gelip gelmeyeceğini ise hep beraber göreceğiz.
Sebastian Vettel, bir zamanlar bir kazanma makinesi ve aynı anda büyük bir günah keçisiydi; sonra da kazanan güce karşı savaşan en büyük nefer ve büyük bir umut objesine dönüştü. O başarının tepesini görürken nefretin zirvesini de gördü, hayal kırıklığının en büyüklerinden birini yaşarken desteklenmenin en büyük örneklerinden birini de. Kariyeri bittiğinde onu tarihin görkemli sahnesinde nerede göreceğimiz meçhul, ama bir şeyi çok net bir şekilde biliyoruz. Sebastian, birçok küçük çocuğun hayaller kurmasına; birçok büyüğün de umuda ihtiyacı olduğunda tutunacak bir şeyler bulmasına sebep oldu. Belki Ferrari’yle asla bir şampiyonluğa sahip olamayacak, ama F1 hayranlarının idolü Schumacher’i gönlüne yerleştirdiği o yerde artık o da var. Belki de hayallerine hiç tahmin etmediği bir şekilde ulaşmıştır bile!